Berke’nin Down Sendromu Hikayesi
Sizin etrafınızda da onlardan biri var mı? Sonsuz mutluluk çocukları. Sadece kendilerini değil etraflarını da mutlu eden güzellikler.
İnsanı dış görünüşü ve sahip olduğu fazladan popüler ikonlarla değerlendiren yanımız yüzünden belki de birçok down sendromlu çocuğu üzdük. Onlar belki bunun farkına varamayacak kadar da iyi niyetliydi, korunmuştu bu hesap kitaptan. Ama aileleri üzüldü. Halbuki her çocuk gibi onlar da eşsiz, her insan gibi. Her birimiz gibi farklı huyları olacak büyüdüklerinde, farklı damak tatları, kendine özgü giyim tarzları olacak. Sadece onlar, bizim modern dünyalarımızda arayıp durduğumuz mutluluğu, huzuru yanlarında getirmiş oluyorlar +1 olarak.
Down sendromlu olarak doğan Berke’nin hikayesi var bu satırlarda. Annesinin dünyanın en güzel çocuğuna bakışı, doktorun uyarıları var. Öğretmenin ötelemesi, Berke’nin gayreti var. Berke ve ailesinin hayatına genel bir bakış var. Uzun uzadıya bir kurgu yok, sorunlar ve çözümleri de. Berke’nin doğumunda biraz yakından baksak da genel bir izlenim üzerinden gidiyor satırlar. Yine de o ilk karşılaşma, babasının ve ablasının ne diyeceklerine dair kaygı, öğretmenlerin Berke’nin yavaş anladığına dair uyarısı ve özel okula yönlendirmesini, insanların belirgin bir şekilde Berke’ye bakıyor olmasını görüyoruz.
Genel ve özet olarak karşılaşılan sorunları seçebiliyoruz kurgu içinde. Fakat kitap sorunlar kitabı değil asla. Hani çok bilindik limon ve limonata benzetmesi vardır ya, işte tam öyle. Berke ve ailesi diğer çocuklara ek olarak fazladan sıkıntılarla karşılaşıyor ama onlara nasıl göğüs gerdikleri var. Aslında bir sorunla başa çıkma, mücadele kitabı filan diye anlaşılmasını asla istemediğim için satırlarda kıvrandığımı fark ettim. Öyle anlaşılmıyor değil mi? Öyle değil çünkü. Bu kitap terledim ve başardım kitabı değil. Bu kitap sevdim ve başardım kitabı! Evet, evet. Satırlarda, resimlerde vücut bulan duygu bu. Down sendromlu çocuk sahibi olmanın zorlukları vardır ama başa çıkabilirsiniz söylemleri niye bizi rahatsız ediyor? Çünkü bu söylemler daha en baştan mağdur olarak etiketliyor sanki çocukları ve aileleri. Hani “karıncayı bile incitmez” deme, bile’den incinir karınca dedikleri gibi. Elinizde dünyanın en güzel varlığı, bir çocuk var. Geçmişte gelen herkesten farklı, gelecektekilerden de farklı olacak. Ve onun onlarca özelliğinin yanında bir de down sendromu var. Bu özellik yer yer onun hayatını biraz daha zorlaştırabilir. Olsun. O da bir çocuk, o da bir evlat ve insan işte. İşte bu kadar.
Kitabın çizimleri ailenin sıcacık, mutlu ve memnun hallerini sayfalara aktarabilecek kadar naif. Sayfaları çevirdikçe Berke’nin saçlarını da kitabın sayfalarını da okşamak istiyorsunuz.
Bu kitabın asıl hedef kitlesi kimler diye düşündüm. Down sendromlu çocuklar ve onların aileleri mi? Evet, neden olmasın. Fakat bu kitabı kendisi ya da ailesinden bir başkası down sendromlu olmasa da bir gün onlardan biri ile karşılaşabilecek her çocuk okumalı diye düşündüm. Hatta her büyük. Çünkü çocuklar zaten sevgi dolu, kıyas yapıp ötekileştirmeyi yetişkinlerden öğreniyorlar çoğunlukla. Bu kitap okunsun ve down sendromlu bir çocuğun ve ailesinin yeteri kadar sorunu olabilir bir de biz incitici bakışlarımızla onları rahatsız etmeyelim densin. Bu kitap okunsun ve down sendromlu bir çocuğun nasıl neşe kaynağı olduğu görülsün, nasıl koşulsuz sevebileceği. Bu kitap okunsun ve çeşit çeşit insan arasında oların da bir çeşit olduğu görülsün.
Şimdiden iyi okumalar.