abone ol: Makale | Yorum

Cem’in Disleksi Hikayesi

0 yorum
Cem’in Disleksi Hikayesi

Cem’in disleksi hikayesi bir ön yazı ile başlıyor, belli ki büyükler için hazırlanmış. Yazan kişi özel eğitim öğretmeni Romana Mum Öncelikle disleksi ve beynin işleyişi ile ilgili bilgi veriliyor. Disleksiklerin gökkuşağının renklerinden biri gibi sadece farklı ama zenginlik katan bir unsur olduğu dile getirilmiş.

 

 

Kitap metni gayet kısa. Cem, sevdiklerini ve sevmediklerini sayıyor önce bize. Okula gitmeyi seviyor ama matematiği sevmiyor mesela. Hemen sonra öğreniyoruz ki Cem’in annesi de disleksi imiş. O da çocukken yazı yazmayı sevmezmiş. Sonra Cem, teyzesinden öğrendiği, bizim de girişteki metinde okuduğumuz ünlü ve disleksi olan isimleri sayıyor. Ardından bir gün onun da herkesin gurur duyacağı bir insan olma şansı olduğunu söylüyor. Cem, kendi gibi disleksi olan ama meşhur olmuş insanların varlığı ile ümit doluyor.

Kim bunlar?

Ünlü şef Jamie Oliver, ünlü oyuncular Tom Cruise ve Leonardo DiCaprio, ünlü ressamlar Michelangelo ve Leonardo Da Vinci, yazar Hans Chiristian Andersen, Edison, Churchill…

Bu isimleri okuyunca acaba bizim kendi tarihimizde disleksi olup, toplum nazarında ünlenmiş isimler var mıydı diye düşündüm. Belki bir kitabı yerli kılmak için bir iki isim eklenebilirdi.

Fakat meşhur olacaksa da yerli meşhur olsun mu niyetim? Aslında hayır. Tamam hem çocukken hem de büyüyünce, hangi alanda zorlanıyorsa insan, oradan daha önce geçmiş hem de başarmış, ün’lenmiş isimleri görmek bize motivasyon sağlıyor. Fakat tam olarak ihtiyacımız olan ya da olması gereken bu mu? Sizin de boğazınızda rahatsız edici bir şeyler takılı kalmış hissi oluşuyor mu? Ne, ne diyerek okumaya devam ettim satırları ve işte en son yukarıda alıntıladığım cümle ile taşlar yerine oturdu. Bir gün herkesin gurur duyacağı insan olabilme ihtimali!

Cem, disleksisi ile kendini diğer çocuklardan farklı hissediyor, diğer normal! çocuklara göre düzenlenmiş eğitim sisteminde zorlanıyor. Fakat neden kendini iyi hissetmesi için gurur duyulacak ve ünlü biri olma ihtimaline koşullayalım ki onu? Cem iyi yemek pişiremese, çok satan kitaplar yazamasa, bilim tarihi için keşifler, icatlar yapamasa, gişe rekoru kıran filmlerde oynamamış olsa gurur duymayacak mıyız onunla, onu sevmeyecek miyiz? Bunu galiba ister istemez hem Cem gibilere, hem bütün çocuklara yapıyoruz. Meşhur olmak, geniş kitlelerce bilinmek, para ile satın alınabilecek çoook şeylere sahip olmak ile eşdeğer kılıyoruz sevgiyi, gurur duyulmayı. Hayır, hayır!

Hayallerimde bu kitap yeniden yazıldı. Yerli meşhurlarla değil ama! Cem, mesela çocukken yazmayı hiç sevmeyen annesinin bir gün kendisi için güzel bir şiir yazdığını görüyor ve onun gibi olmak istiyor! Bir gün babasının kendisi için çok zorlanarak berbat tadı olan bir yemek pişirdiğini görüyor ve peynir ekmeğe talim etseler de, o zorlukta sevgiyi tattığı için, çocuklarını bir gün babası kadar çok seveceğine söz veriyor! Arkadaşının Cem daha rahat etsin diye sınıfta yaptığı ufak bir değişiklikle dünyaları keşfetmiş gibi mutlu oluyor. Yılsonu programındaki rolünü heyecandan kalbi duracak gibi olsa da salimen kotardığı için bütün salon alkışlıyor vs vs… Cem olduğu haliyle bugün sevildiğini, gurur duyulduğunu hissediyor. Farklılıkların bizi zenginleştirdiği doğru olabilir ama önce gelin ortak paydada buluşalım, hepimiz insanız ve sevmek de sevilmek de bize çok yakışıyor! Yarına ertelemeden, sebepler öne sürmeden!

Resimler Berke’nin Down Sendorumu Hikayesi’nde gördüğümüz gibi yine çok naif. Kendi içlerinde eğlenceli bir masalın bölümlerini oluşturuyorlar sanki. Belki biz kitabı kapattığımızda oyunlarına geri dönüyorlardır. O kadar canlı, hareketli, neşeli. Biz Cem’leri ve tüm çocukları olduğu gibi sevelim. Sonra isterlerse ünlü bir ressam olsunlar.

Şimdiden iyi okumalar.

 

Cem’in Disleksi Hikayesi

Yazan:Helena Kraljic

Resimleyen: Maja Lubi

Tübitak Yayınları

Çviren: Elif Opşin

1.Baskı Ağustos, 2015

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: