abone ol: Makale | Yorum

Küçük Sophie

0 yorum
Küçük Sophie

 

 

Geçenlerde Sahaf Festivaline gittiğimi anlatmışım instagram hesabımızda. Oradan aldığım çocuk kitaplarından biri idi Küçük Sophie. 1980 baskısı bu kitapta, küçük bir kızın maceralarını okuyacağımı düşünmüştüm. Sıcak, eğlenceli, korkusuz, sevecen hikayelerin beklentisi içindeydim.

Öyle olmadı. Daha ilk sayfalardan itibaren küçük Sophie’ye karşı gösterilen tutum canımı sıktı. Belki sadece burada böyledir, kitabın geri kalanı daha iyidir diye merakla okumaya devam ettim. Neticede dil akıcı, kurgu insanı merak ettiriyor, temiz bir Türkçe çeviri.  Fakat içerik, felaket desem yeter mi…

Çocuk edebiyatı alanında çalışan biri olarak açıkçası pedagogların her işe karışmalarını çok da doğru bulmuyorum. O zaman gerçekliğini kaybedebiliyor kurgular. Masallardaki cinlere, perilere, bir dudağı yerde bir dudağı gökte devlere karışılmasın istiyorum. Çocukların yaramazlıkları kurgularda yer alabilsin diyorum. Fakat bu kitap öyle böyle bir şey değil. Okudukça zihnimde oturan tam olarak şöyle bir bakış oldu:

Hani bazen çocuklara “korksunlar” diye hikayeler uydurur ya ebeveynler ya da öğretmenler. Bak şöyle şöyle yapmış bir çocuk ve başına çok kötü bir iş gelmiş. Sakın sen de yapma, senin de başına gelir vs. İşte tam onun için yazılmış bir kitap. Kaşlar çatık, surat asık, parmak sallıyor!

Gelelim Küçük Sophie’ye

Küçük Sophie aslında hepimizin aşina olduğu bir çocuk. Annesine “siz” diye hitap eden, dadı ile büyüyen bir malikane kızı! Fakat bütün çocuksu yaramazlıkları için en başta odasında yemek yemek olmak üzere cezalandırılıyor. Ve yukarıda dediğim üslup, yaramazlık yaparsan başına kötü işler gelir korkutma tarzı ile çocuğun gerçekten uslu bir kız olacağına inanılıyor. Dadısı, teyzesi, annesi… Zaten kitabın sonunda yazarın bir ithafı var ki, bu görüşümü doğruladı. Kitap resmen küçük Sophie gibi anne sözü dinlemezseniz onun gibi başınıza iş aşarsınız demek için yazılmış.

Ankara Kedisi

Kitapda galiba tek sevdiğim şey, çocukların ormanda bulup eve getirdikleri kedinin safkan Ankara kedisi olması. Gerçi kedi, annenin kuşunu yedi diye, baba tarafından “sopayla temiz bir dayak” yiyor ve ölüyor!

Kitapta beni rahatsız eden bir şey de, Tanrı inancı. Tıpkı anne gibi, Tanrı da sürekli bakalım bu defa sözümü tutacak mı diye imtihan eden, hemen cezalandıran bir güç. Yine bir olay sonrası anne şöyle diyor mesela: Küçük hanım… seni kırbaçlamam gerekirdi ama Tanrı cezanı vermiş zaten, öylesine korkmuşsun ki, bu yeter sana! Kırbaçla ceza! Aman Allah’ım!

Zavallı küçük Sophie ağladıkça daha iyi bir çocuk olduğuna inanıyor.

Zavallı kız

Bir de tabi batı kültüründeki itiraf et kurtul geleneği var. “Şunu unutma ki, suçlu suçunu açıkça söylerse, bağışlanmayı hak etmiş demektir.” Halbuki bizim kültürümüzde çocuğu utandırmak yoktur. Hatalı bir davranışı -en azından kitaptaki gibi olanları- telafi için uğraşırız beraber. İtiraf et, utan ama affedil, sonuçları önemseme, hiç yapmamış gibi ol! Bana çok kötü geliyor…

Anne, Sofi onun dikiş kutusundakileri alınca temiz bir sopa çekiyor. Sofinin yalvarmasına aldırmadan indiriyor sopayı ve yazarımız “doğrusu Sofi bunu çoktan hak etmişti” diyor. Dadısı da evde kaybolan her şey için artık küçük kızın odasına bakmak gerektiğini söylüyor… Hırsız olarak etiketliyorlar kızı. Üstelik anne, dikiş kutusunu başka bir çocuğa hediye ediyor.

Sürekli ödül, ceza… Sofi uslansın diye yapılıyor ama görüyoruz ki çocuk daha çok yalan söylemeye, daha kurnaz planlar yapmaya doğru gidiyor. Muhtemelen bir gün kimsenin kolayca anlayamayacağı entrikaların baş aktörü de olacak!

Sanırım şimdiye kadar “iyi okumalar” dilemediğim kitap olmadı. Küçük Sophie ilk olabilir. Eğitimci, edebiyatçı, araştırmacı bir kişi iseniz okuyabilirsiniz ama çocuklarınızı uzak tutun böyle kitaplardan derim.

 

Küçük Sophie

Yazan: Comtesse De Ségur

Çeviren: Nihal Önol

Altın Çocuk Kitapları

1.Baskı Haziran 1980, 168 sayfa

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: