Unutma Beni

Hayatta aslında her yaptığımızın bir sonucu vardır. Bazen küçük, bazen tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük bir sonuçla karşılaşırız. Bazen istemeden de olsa hiç de hoşumuza gitmeyecek bir şey yapmış olarak buluruz kendimizi. Pişmanlık fayda vermez. Unutma Beni böyle, pişmanlık doğuran bir işle başlıyor. Kahramanımız İda, çok güzel olan bir kar lalesini koparıyor toprağından. Aslında istediği, onun hep yanında olması… Fakat kar lalesi sadece toprağında yaşayabiliyor. Üstelik onu koparınca zorlu bir süreci de başlatmış oluyor İda…
İda kar lalesini kopardıktan sonra bir türlü evinin yolunu bulamaz, kaybolur. Artık bir yandan kendi evini arayacak, bir yandan laleyi kopardığı toprağına geri götürmeye çalışacaktır. Kitap bu açıdan bir geriye dönüş, eve dönüş hikayesi aslında. Her eve dönüş yolculuğu gibi de öğretici, dönüştürücü, büyütücü. Lale de büyüyor. Öncesinde tek önemli olan güzelliği iken sonra yaşamanın, hayatta kalabilmenin ne kadar özel ve güzel olduğunu idrak ediyor. İda, laleyi güzelliği için koparıyor ama sonra lale kel, çelimsiz, iki büklüm bir şeye dönüşüyor. Fakat bu arada iyi arkadaş, en iyi arkadaş oluyorlar. Lale güzelliğinden, İda yüklerinden (çantasından) vazgeçiyor. Ama birbirlerini kazanıyorlar.
Bir bahar günü başlayan macera, yine bir bahar mevsiminde bitiyor. Tam dört mevsim dönüyor eve dönüş. Metni okurken, tanıdığınız mekanlarda, tanıdığınız karakterleri okuyor gibi hissetmiyorsunuz pek. Orman, insanlar, köyler… Daha çok bilimkurgu ve fantastik arası, koyu renklerin hakim olduğu bir film izler gibi de hissettim kendimi.
İda yol boyunca farklı insanlar, topluluklar, hikayeler, arayışlar ile karşılaşıyor. Jal, Patia, Magariba, Fifika, Lea, Boika vs hepsi İda’ya bir şeyler katıyor. Karşılaştığı her yeni hikaye onun hikayesine bir anahtar cümle ekliyor. Hatta Çingene Patia’nın el falı, kehaneti yol arkadaşlığı ediyor İda’ya. Kendini çaresiz, yalnız hisseden İda’yı kitabın sonlarına doğru “Kimseye ihtiyacım yok benim. O kanatları oturup kendim yapabilirim.” (s. 125) derken buluyoruz.
Küçük kahramanımız büyüdü, artık mutlu sona yaklaştık derken, kitap boyunca soluduğumuz melankolik atmosfer (“Bunları hak etmek için dünyanın en büyük kötülüğünü yapmış olmalıyım..” s 71) tavan yapıyor ve İda yine ne yapacağını bilemez durumda buluyor kendini. Evine, ailesine bile kavuşmuyor mesela. Ev artık eski ev midir vs gibi sorgulamaya girişiyor küçük kız. Yalnızlık üzerine düşünüyor…
Unutulan bir hikayenin hatırlanması olarak kurgulanmış Unutma Beni. Belki de İda ve yaşadıkları, yol boyunca karşılaşılan insanların İda’ya yardım eden sözlerini bize aktarmak için hatırlanmıştır, diye düşündürüyor… “En basit gerçeklerin en bilinmeyenler olduğu, en yüksek dağın bile sanıldığı kadar büyük olmadığını, bir damla suyun orman doğurabildiğini, gidenlerin bize eklendiği, hiçbir şeyin yok olmadığı (kitapta reenkarnasyon vurgusu var), hayal etmezsen hiçbir şeyin olmayacağını…”
Meraklısı için şimdiden iyi okumalar.
Unutma Beni
Aslı Eti
Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016
3.Baskı, 148 sayfa