Küçük Göçmen

Çocukluğumdan beri komşularımızda hep savaş hatırlıyorum. Komşularımızda mı sadece? Doğudan gelen şehit haberlerini her akşam haber bültenlerinde az mı duyduk? Son yıllarda da Suriyeliler ile bir savaşın insanlara neler yapabileceğini daha yakından görmüş olduk. En azından sıcak ve güvenli evlerinde oturan insanlar olarak, nispeten daha yakından gördük. Küçük Göçmen bizim bu göreceli yakınlığımızı biraz daha canlı kılacak bir kitap.
Abbas, İran-Irak savaşı sırasında ilk gençliğinde bir çocuktur. Bulundukları muhitte, zenginler eşyalarını toplayıp çoktan kaçmışlardır. Abbas’ın babası ben burada doğdum, büyüdüm, hiçbir yere gitmem der, kalır. Askerlerle girdiği çatışmada öldürülür. Öyle ki cenazesi bile eve gelememiştir. Abbas, kardeşleri ve annesi, babaları için üzülürken, eve bomba düşer…
Abbas’ın en büyük abisi Kasım, gönüllü olarak savaşa katılmış, ülkesini savunmaktadır. Fakat yaralanır ve Tahran’da bir hastaneye gönderildiği haberi gelir. Annesi, Kasım’la ilgili yeni bilgi sorması için Abbas’ı köy mescidine gönderdiğinde düşer o bomba işte. Abbas artık yapayalnızdır. Belki bir de abisi… Eğer hayatta ise.
Elimizdeki kitap bir hikaye, roman değil. Sadece tür açısından da… Aslında Serşar, okula kayıt edilmek istenirken görür Abbas’ı. Ondan hikayesini anlatmasını ister. Bütün bir gün onu dinler ve bize aktarır bu satırlarla. Dolayısıyla hem okuduklarımız gerçek hem de metin klasik bir kurgu metni dışında, kah Abbas’ın sesinden, kah Serşar beyin aktarımıyla olan biteni anlatıyor bize.
Bir insanın bütün akrabaları tek bir kişisi bile olsa ve o bir kişinin de nerede olduğu beli olmazsa, insan her an ondan haber gelmesinin korkusu, ümidi ve bekleyişi içinde olur. Durumu bir açıdan ölüm ve hayat arasında çırpınmak gibidir. Ölü değil ki hayatın zorluklarından, sıkıntılarından, ıstıraplarından kurtulmuş olsun, canlı değil ki onun nimetlerinden ve güzelliklerinden nasiplensin. Abbas işte böyle zamanlar geçiriyor. (s.49)
Yazar, onu hayatının bütün acılarını anlattırmak zorunda bıraktığım için kendimden nefret ediyorum, fakat bunu birinin yapması gerek diyor. Böylece bir çocuk gözünden, kısa da olsa savaşın, ailesini, güvendiği kaleleri tek tek kaybetmenin hikayesini okuyoruz.
“Babam nu kadar kolay ölebilir mi?!” (s.19) diye soran bir çocuğun sesini işitiyoruz, yutkunarak.
“İnsanlar ne kadar iyi olursa olsun, kimse baba ve anne gibi olmuyor. Kimse kız kardeş ve erkek kardeş gibi olmuyor. Onlar kesinlikle başka şeyler.” (s.34)
Abbas neyse ki iyi insanlarla karşılaşıyor. Aylar sonra, tek başına geldiği hastanede abisinin iyileşip taburcu edildiğini öğreniyor. Ve yine abisini aramak üzere yola çıktıklarında veda ediyoruz bu hikayeye. Umarım kavuşmuşlardır.
Şimdiden iyi okumalar.
Küçük Göçmen (Muhacir-i Kuçek)
Yazan: Muhammed Rıza Serşar
Çeviren: Pelin Seval Çağlayan
Demavend Yayınları
Eylül 2015, 64 sayfa