Dedemin Bakkalı
Çocuk ve bakkalı bir araya getiren kurgular, hayaller bence çok sıcak, lezzetli ve havalı. Bu sebeple aldım Dedemin Bakkalı kitabını. Ooo ne güzel, işin içinde bir de dede var. Dedeler çınar gibi sağlam ve görkemli bir köşesidir hayatımızın. Onların gölgesindeki maceralar kim bilir nasıl daha da eğlencelidir…
Özellikle çocuklar için yazılmış bir kitapta, Türkçenin doğru ve akıcı kullanılmasını, kurgunun iyi ve doğru aktarılmasını çok önemsiyorum. Bundan önce okuduğum bir iki kitap bu açıdan çok sıkıntılıydı. Bu süreçte Dedemin Bakkalı dimağ zevkinizi tırmalamıyor. Akıcı bir dil, ritim sahibi cümleler, rahat okunan bir metin. Kurguda eksiklik, fazlalık yok. Yazara bu açıdan rahatlıkla ellerine sağlık diyebiliriz.
Kitabı okumaya devam ettikçe dil, üslup konusunda olmasa da, daha derinlerde huzursuz edici durumlarla karşılaşmaya başladım. Cümleler not alıyordum her kitapta olduğu gibi, bunda da devam ettim ve okuma keyfime halel getirmeden ilerlemeye çalıştım. Önce bir bitireyim, dedim. Fakat bütün hikaye aynı atmosfere sahip. Dedesinin bakkalında çıraklık yapan kahramanın tatiline gülümsemelerle eşlik etmeyi umuyorsunuz ama durum öyle değil. Anlatılan hikayede büyükler(i) tarafından anlaşılmayan, denediği yenilikler kabul görmeyen, kendi metodları ile istediği sonuçların arasındaki köprüler yıkılan bir küçük kız var.
Neler bunlar? Vişneli soda yapmak için soda ve meyve suyunu karıştıyor ama dedeleri bu işe sıcak bakmıyor. Çikolatanın içine notlar yazıyor ama paketlerin açılmış olması müşterinin hoşuna gitmiyor. Elektrik kesilince mum fiyatlarına zam yapıyor ama dedesi “sen üç kağıtçı mısın” diye azarlıyor. Çekirdek paketleri hazırlıyor ama müşteri çekirdeğin külaha konduğunu görmek istiyor vs
Ağladığına göre suçlu ne demek ya? “Ağladığına göre çaresiz demek ki, ağladığına göre üzgün demek ki, ağladığına göre bir derdi var demek ki” demek varken… Dünyanın en vicdansız ailesinin ortasına doğmuştum. (s. 65)
Çoğu yerde bu duygu hakim gibi görünüyor, bazen iyice yüreğinizi acıtıyor. Fakat kahramanımız da az değil. “Haksızlık yaparken bile adaletli davranıyordum, sonuçta herkes hata yapabilir” diye kendini sürekli temize çıkarabilse de durum başkalarına gelince bu kadar esnek olmadığını hatta bazen intikam sözleri verdiğini görüyoruz (bknz. Hakkı)
Yaşadığı “haksızlıklar” içinde bir yerleri kıra döke birikmiş olsa gerek ki “Asıl hata, insanları bu kadar düşünüyor olmamdı” diyor kendi kendine (s. 39). “Çocukların Yetişkinlerle İletişimde Dikkat Etmesi Gereken Hassas Konular” başlıklı maddeler kaleme alıyor. Kitap boyunca on maddeye ve arka planındaki hikayelere tanıklık ediyoruz.
Karşımızda, müşterilere kimi zaman “aç kurtlar” (s.124) diyen, onları yeri gelip “gıcık, çok gıcık, aşırı gıcık ve normal olmak üzere dörde” ayıran (s.134), en nihayetinde başkasının bahçesinden ödün-çaldığı armutları satarak para kazanmak isteyen bir kız çocuğu var. Dede ve ninesinin ilaçlarını tane ile diğer yaşlı müşterilere satıyor (s. 138). Ninesinin ilaçlarını ona yalan söyleyerek alıyor. Doktor kendine kızdığı halde doktorun kendisini övdüğünü söyleyerek Vehbi amcaya da ilaç veriyor (s.146)
Kendisi hakkında şikayet dilekçesi dolduran Hakkı için “Yalnız Hakkı’dan intikamımı alırdım. Bugün değilse seneye ama alırdım” (s. 157) diyor.
Kitap boyunca hep daha çok kazanma düşüncesi göze çarpıyor. Evet orası bir “işletme” ama “kar” kadar önemli –hatta daha da önemli- değerler de yok mu? Kahramanımız belki de bu şekilde büyükleri tarafından daha değerli olacağını düşünüyordur diyorsunuz, sayfalarda ilerledikçe…
Sonuçlar istediği gibi olmayınca, fikirleri hayat bulup da kar getirmedikçe ümitler yıkılıyor.
“Batsın hepsi! Hiç birine iyilik yaramıyor nasıl olsa!” (s.131) diye düşünüyor dedeleri için… Bu kırgınlık gittikçe daha çok insana yansıyor ve neredeyse acımasız diyebileceğimiz cümleler okuyoruz.
Para kazanmak için başka bir fikir denerken saçını mahvettiği arkadaşına “Ağlasın o. Ağlar ağlar susar” diyebiliyor. Daha da acısı bunu annesinden öğrenmiş, annesi de babasına onun için “şımartma şunu, ağlar ağlar susar” dermiş. (s.190)
Aklımda tek bir kelime yankılanıyordu “Bıktık…” (s. 194)
Bu cümleler ve çocuğun ruh hali sadece beni üzüyor olamaz değil mi? Bu kurguda karşımıza konan çocuğa kızan onca büyüğüne rağmen, biz üzülelim mi istenmiş acaba?
En sonun kitap da, kitap içinde tutulan on maddelik kurallar da bitiyor ve kahraman kendine söz veriyor. Bütün yaşadığı kırgınlıkları “başarı” için bir yakıya çeviriyor, güncel söylemle.
Bir gün çok başarılı olacağım ve kime çektin sen diye “çemkirenler”, bu defa “aynı ben” diye övünecek.
Okuduğumuz satırlardan kahramanın hedefine ulaştığını görüyoruz. Artık “aynı ben” diyorlarmış onun için.
“Çocuk kalbi affeder ama asla unutmaz!” cümlesiyle bitiyor yazar.
Dedemin Bakkalı
Yazan: Şermin Çarkacı
Resimleyen: Mert Tugen
Taze Kitap
- Basım Kasım 2016, 200 sayfa